GİMDES Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, tıbbi tedavilerde insan ve hayvan kaynaklı ürünlerin kullanımı konusunda dünyadaki en büyük 6 din üzerinde yapılan çalışma ile ilgili bilgi verdi.
Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, dünyadaki en büyük 6 din üzerinde yapılan bir çalışmada tıbbi tedavilerde insan ve hayvan kaynaklı ürünlerin kullanımı ile ilgili yapılan çalışmada sonucunda doktorların her tedavi seçeceği için hastadan onay almaları gerektiğini söyledi.
Yapılan çalışma ile ilgili açıklamalarda bulunan Büyüközer, hayvansal kökenli ilaçların, dindar hastaların inançları ile çelişebileceğini belirterek, “Yeniden gıda raporu kitabımızın 1986 ilk baskılarından itibaren ilaçlarımız, aşılarımız ve sağlık ürünlerimizin helallik sorunlarını hep gündemde tuttuk. Bu yazılarımızda kâh Batının güdümündeki beynelmilel ilaç mafyasından bahsettik, kâh domuz katkılı ilaçlardan bahsettik, kâh İslam fıkhındaki fetvalardan söz etmeye çalıştık, kâh zaman zaman İslam ülkelerinin helal ilaç çalışmalarını haber yapmaya çalıştık. Bu çalışmalarımızda büyük bir yoğunlukla ilgiyi sadece, çaresizlik içerisinde kıvranan Müslüman halkımızdan gördük. Ne devletten, ne ilaç sektöründen, ne hekimlerimizden, ne eczacılarımızdan, derde deva ciddi bir çalışmaya şahit olamadık. Bir ecnebi kurum 2013 yılında tüm dünyayı kapsayan bir çalışma yapmış. Bu çalışma raporunun başında şu açıklamayı yapmış; bu çalışmanın amacı, hayvansal kaynaklı ürünleri içeren tıbbi veya cerrahi tedavilerle potansiyel olarak hangi dini inançların çelişkili olduğunu ortaya koymaktır. Hayvan ve insan kaynaklı içeriği olan ilaçlar, aşılar, implantlar tıp ve cerrahiyede yaygın olarak kullanılır. Ancak içeriklerle ilgili bilgiler nadiren sağlık uzmanları tarafından elde edilebilir. Hayvansal ve insan kaynaklı ilaç içeriklerinin kullanımı ile ilgili dini bir perspektif tam olarak araştırılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, batı dünya hastanelerinde sunulan tıbbi ve cerrahi tedavilerin hangi bölümlerinin, büyük dinlerin inananlarıyla çelişen olduğunu açıklamaktır” ifadelerini kullandı.
“Hristiyanlar, Yahudiler ve Budistlerde bunu kabul etmedi”
Bu tür ilaçların hastaya verilmeden önce hastanın izni alınması gerektiğini savunan Büyüközer, “Çalışmanın temel bulguları, dünyadaki taraftarların sayısına göre en büyük dini grupların şubelerinin birçoğunun, hayvansal kaynaklı tıbbi ürünlerin kullanımı ile ilgili kısıtlamaları olduğu idi. Hindular ve Sihler sığır veya domuz içeren ürünlerin kullanımını kabul etmediler. Müslümanlar domuz ilaçların, sosların veya implantların kullanımını kabul etmediler. Hristiyanlar, Yehova’nın Şahitleri, Yahudiler ve Budistler hayvan veya insan kaynaklı ilaçların, pansumanların ve implantların kullanımını kabul ettiler. Klinik görevlilerinin hastaları bilgilendirmeleri ve bir tedavi planı dâhilindeki her bir bileşen için onay almaları gerektiği yaygın olarak kabul edilmektedir. Bu etik yön o kadar önemli olarak kabul edilir ki Danimarka’da bu bilgilerin hastaya nasıl aktarılması gerektiği ile ilgili kanun tarafından zorunlu kılınmıştır” dedi.
“Vakaların yüzde 80’inde domuzdan elde edilen katkılar kullanılıyor”
Vakaların yüzde 80’inde domuzlardan elde edilen katkıların olduğunu söyleyen Büyüközer, “Bir ilacın hayvansal kökenli veya içerikli olup olmadığını belirlemek için, üretici veya ulusal bir ilaç acentesi ile temasa geçmek mümkündür. Ancak, bileşenlerin kökeni her zaman açık değildir. Jelatinin hayvansal (domuz veya sığır) kökenli olduğu bilinmektedir ve daha önce tüm kapsüllerin yüzde 50-80’inin jelatin içerdiği gösterilmiştir. Yaygın satılan bir kapsüllü ilacın bir örneği proton pompası inhibitörü omeprazol’dür. Yalnızca Danimarka pazarındaki mevcut 14 omeprazol alternatifinin 12 tanesi jelatin içermekte olup, vakaların yüzde 80’inde domuzlardan elde edilmektedir. Hayvan kaynaklı yardımcı maddelerin ilaçlarda kullanımının kapsamı, daha önce Amerika Birleşik Devletleri’nden yapılan bir çalışmada ele alınmıştır. 41 psikotrop ilaçtan 15’inin jelatin içerdiğini bulmuşlardır. İngiltere’de tek bir heparin ilacı hariç tümü hayvanlardan kaynaklanmıştır ve sentetik alternatif ortopedik prosedürler dışındaki ameliyatlar için onaylanmamıştır. Ayrıca kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşıları ve pankreas enzimleri içeren tabletler hayvansal kökenli idi” ifadelerine yer verdi.
Çalışmanın özetine değinen Büyüközer, “Dünyadaki en büyük altı dinin manevi liderleriyle temasa geçildi. Tıbbi ve cerrahi tedavilerde insan ve hayvan kaynaklı ürünlerin kullanımı konusundaki konumlarına ilişkin standart bir anket gönderildi. Dünya genelinde 15 milyondan fazla taraftarı aşan dini dallar bu çalışmaya potansiyel katılımcılar olarak dâhil edildi. Başlıca Hristiyan şubeleri, Müslüman dalları, Hindu dalları her din için bir araya getirildi” dedi.
“Dünya üzerindeki 6 büyük din üzerinden araştırma yapıldı”
Çalışmanın sonuçlarını aktaran Büyüközer son olarak şunları kaydetti: “Hindular ve Sihler, sığır veya domuz türevli ürünlerin kullanımını onaylamadılar. Müslümanlar domuz türevli ilaçlar, pansumanlar veya implantların kullanımını kabul etmediler. Hristiyanlar, Yahudiler ve Budistler hayvan ve insan kaynaklı tüm ürünlerin kullanımını kabul ettiler. Buradaki görüşler dini kuralların bazı tedavi rejimleriyle çelişkili olduğunu göstermektedir. Hayvan veya insan kaynaklı içerikli ilaç ve implant kullanımı için hastalardan bilgilendirilmiş onama almak çok önemlidir. Bununla birlikte, bir gerçek de var ki ilaçlardaki bileşenlerin kökenine dair bilgiler sağlık uygulayıcıları için her zaman mevcut olamadığı görülmüştür. Modern tıpta hayvansal kaynaklı ürünler birçok alanda kullanılır; anesteziyoloji, psikiyatri, ortopedik, plastik ve potansiyel olarak dini inançlarla çatışma oluşturabilecek genel cerrahi. Hastalar veya hekimler için, ilaçlar, implantlar veya pansumanlardaki hayvansal içerikli maddelerle ilgili merkezi bir bilgi mevcut değildir. Bu sebeple, dini inançlar ve gerekli tedavi arasındaki ihtilaf durumunda, tedaviye uymama riski vardır”.